1 Şubat 2017 Çarşamba

FORKLİFT ARKASI SÖZ

FORKLİFT ARKASI SÖZ

Bir şeyler okumak niyetiyle geldim esasında bir cafeye. E'nin üzerinde şapka olsun isterdim mesela :) Burada yazarken mekan adı verince reklamdan ceza yemediğimiz için oturduğum cafenin Starbucks olduğunu söyleyebilirim. Starbucks'tayım canlar, evet evet yalnızım. Şaşırmayın yapıyorum arada. Depresyonda olduğumdan değil, yazıyorum okuyorum :) Esasında bir saat kadar sonra arkadaşım gelecekti, ben de erkenden gidip çıkardım kağıdı kalemi. O gelene kadar etrafı gözlemlemeye karar verdim. Göz ucuyla bakıyordum, milletin ağzına kadar girip sapık gibi görünmeyeyim diye.

Ortada bir grup genç ders çalışıyordu ama istemiyorlardı, çok net belli. Bir diğer masada bir çift oturuyordu, kız daha baskındı ve tartışıyorlardı. Çocuk sus pus kızı dinliyordu, tarlası yanmış gibi oturuyordu. Erkek egemenliğine hayır diyen koca bir kitle vardı fakat bu durum da hoş değildi. Hayattaki her şey sakince konuşulup halledilebilirdi. Bir zamanlar küçücük de olsa değer vermiş olduğun biriyse tabi. Öbür türlü çıkar haydarı döv, ona lafım yok. Kavga iyidir, seyretmek de iyidir, can kaybı olmadığı sürece :) Neyse konumuza dönelim. Ulan siz şu an kavga ediyonuz da 2 gün önce öpüşüyordunuz. Ne yaşamış olabilirsiniz ki insan içinde kavga ediyonuz? Gidin evinize, hem belki sonunda sarılırsınız. Ya da çık sokağa bağır kardeşim. Yani bana kalmadı tabi bunları söylemek de amaan neyse.

Bir diğer masaya geçiyorum. Tam sağ çaprazımda bir çocuk yalnız oturuyordu. Bariz mutsuzdu. Sonra bir telefonu çaldı, tamam bekliyorum dedi kapattı. Hüzün vardı sesinde. Bir kız geldi 5 dakika içinde, çocuğun masaya oturdu. Çantasından minik bir kutu çıkardı. Eyvahlar olsun bildiğin bir ayrılık yaşanıyordu, bakma Ezgiiii bakma, eğ başını önüne. Bir ayrılığın resmi bitişine şahit oluyordum. Ben bir şeyler yazacağım diye mi böyle olaylar oluyordu? Eğer öyleyse vallahi bir daha yazmayacağım Allah'ım. Adeta hüzünlendim arkadaşlar, tamam ben hayatımda hep action olsun istiyor olabilirim ama sonu mutlu bitsin. Çok naif bir ayrılışıtı, tokalaşmadılar bile bırak sarılmayı. Kutuyu verdi. Kendine iyi bak dedi ve gitti. Arkadaşı arayayım da gelmese mi acaba? Zira hayat bir anda normalde dönecek. Bir kız geldi sonra, taş gibiydi hatun. Geldi masa var mı diye baktı, masa yoktu, dışarıya oturdu. Üşüyecek beybisi ya :)

Arkadaşlar, hayatın bize getirdiklerine bambaşka şekillerde cevaplar veriyoruz. Bu ne demek? Şu demek oluyor ki belki A yolundan gitsek mutlu olacağız ama biz B yolunda gidip üzülüyoruz. Yolların sonunda ne olacağını baştan bilmiyoruz çünkü. Tamamen yaşayarak öğreniyoruz ve emin olun hatalarımızdan ders falan da çıkarmıyoruz. Bile bile B yolunda gidebiliyoruz defalarca. Ya hiç yapmayacaksın ya da deli gibi üzülüp çekeceksin cezasını. Bla bla.

Edebiyat parçalayan yetişkin bir Ezgi'nin acı dolu dramını dinlediniz :) Bir çok şey çok gereksiz, bir çok şey çok saçma kelimesinin bile hafif kalacağı cinsten gereksiz. Bu saçmalıkların içinde mantıklı üç kuruş bir şey çıkartana kadar canımız çıkıyor. Peki bunca çile neden? Konforlu hayat yaşamak için. Konforlu hayat yaşamak ne demek? Koltuk konforu değil tabiki de canım. Sevdiğin birileri olacak, hayatında istediğini şeylerin minimum yüzde sekseni olacak ve tüm bunlar olurken de mutlu olacaksın. Tabii tüm bunlar gökten zembille inmiyor. Emekle oluyor, çabayla oluyor. Peki nedir emek? Emek bir nevi sevgidir. Mesela işinizi sevmezseniz gününüzün minimum sekiz saati boktan geçer. Hayatınızdaki insanlardan birkaçını sevmezseniz gününüzün minimum iki saati boktan geçer. Ulan ben bu insanı hayatımdan nasıl çıkaracağım diye taktikler geliştirip durursunuz. Taktik maktik yok, bam bam bam sonuçta. Nedir bam bam bam? Elinin körüdür Ezgi :) Bilmediğim beş vakit namaz modunda takılıyorum da inşallah beni bir gün dövmezler. Sonuçta canım kendim. Kendini seven insanları diğer insanlar pek sevmez. Ama unutmayın ki kendini sevmeyen başkalarını hiç sevmez. Bunu çerçeveleteceğim bir ara. 

Saygılar, y'akşamlar

                                                                                                                      Ezgi COŞKUN